Sanırsın büyükçe bir karınca, ya da arı yuvası... İnsanlar gergin, öfkeli, üzgün... Gülümseyen çok az... Bir oraya bir buraya koşturuyor. Bir uğultudur gidiyor. Yanımda oturan hanım biletini okuyamamış "Kaç numara, Eskişehir mi?" diye bana soruyor. Önünde servis arabası ile "Haydi çay... Çay var, çay!" diye bir aşağı, bir yukarı gidip gelen yaşlıca bey sıcaktan terlemiş, bunalmış... Aynı zamanda yorulmuş da olmalı ki oldukça öfkeli!.. Yolcuların yanında durup ısrarla çay içmelerini söylüyor. Yolcular ise ondan daha öfkeli... Otobüsünün gelmesini gözlerken ısrarlı çaycıdan rahatsızlık duyuyor...

Suriyeli 4-5 yaşında bir çocuk uyuyan köpeği tekmeliyor. Köpek öfke ile havlayınca koşarak kaçıyor. Küçücük çocukları bile uyumsuz diye düşünerek üzülüyorum...

Biraz sonra yanında babası çocuk geri dönüyor. "Aha!.." diyorum "Eyvah!.. Cıngar çıkacak, baba köpeği dövecek, bizim hayvanseverler karşı koyacak..."

Allah'tan adam köpeğin kuyruğunu kıstırıp uyuduğunu görünce bir şey yapmıyor...

Yolculuk Çankırı'ya... Memleketime... Rahmetli babamın memuriyeti nedeniyle tayin olunca 6 yaşımda ayrılsak da lise yıllarımda bile yaz tatillerimi annemin doğum yeri, kiraz bahçeleri ile ünlü yeşil ve şirin Eldivan'da geçirmiştim. Derler ki "İnsanın çocukluğu ana yurdudur".

Ben de ekmeğini yedim, suyunu içtim... Mutlu çocukluğum geçti Çankırı'da... O yüzden şimdi İzmir'de yaşıyor olsam da önemli benim için, seviyorum memleketimi...

Geçen yıl ilkini gerçekleştirdikleri Tuz Festivali'ne iki gün sonra yurtdışında bir resim çalıştayı davetine gideceğim için katılamamıştım. Bu kez yine belediye başkanımızın değerli eşi Betül hanım arayıp "Ablacığım seni bekliyoruz." deyip, ardından da sağ olsun kültür müdürümüz Ethem Yenigürbüz de arayınca sevinerek yola çıktım. Süheyla ablamın kızı canım Betül'üm de benimle idi...

Gece yolculuğu bitiminde geldik Ankara'ya... Bizi bekleyen belediye aracı ile de vardık Çankırı'ya. Güzel otelimize yerleştik...

Sıcaklık 35 derece İzmir'den yola çıkarken Hiko'ya "Sen yan, ben Çankırı'ya serine gidiyorum." diye hava atmıştım. Aman Allah'ım Çankırı'ya bir geldim... Bu neee!.. 42 derece... Alev alev yanıyor. Boncuk boncuk ter içindeyiz. Arada bir eser gibi oluyor ama o bile sıcak. Fırın kapağı açmışsın gibi... Bir ara Betül "Teyze sana müjdem var" diyerek ekledi "Pazar'dan sonra burası serinleyecek ama İzmir'de artacakmış sıcaklık!.." Nasıl müjdeyse artık!.. Yemin ederim börttüm...

Haaa börttüm mü? Çankırı'mız ağzıyla 'haşlandım' demek... Ne deyim... Kendimiz ettik, kendimiz buluyoruz çevreyi korumamamızın sonucunu...

Sanat sokağında standlar oda oda düzenlenmiş. Pek çok ilimizden gelen çinici, gümüşcü, Erzurum'dan oltu taşı tespihçi, mozaik sanatçısı, yarı değerli taşlardan takılar, el yapımı kağıt yapanlar, ebrucu, çömlekci, sepetci...Ve daha pek çok sanatçı...

Motorize polislerin sirenleri ve bando eşliğinde kortej yürüyüşü başladı. Pek çok yerden gelen yerli ve yabancı konuklar ve gösteri sanatkarları, çocuklar, palyaçolar belediye başkanımız İsmail Hakkı Esen ve eşi Betül hanım eşliğinde geçtiler...

Kalabalık bir izleyici grubu ile açılışımız oldu. Belediye başkanımız ve Betül hanım tek tek standartları gezdiler. Bana geldiklerinde kucaklaştık. Betül hanıma dedim ki "Abla seni bekliyoruz" diye telefonundan yarım saat sonra ben valizimi hazırlamaya koyulmuştum bile!.. Gülüştük...

Hiko biraz öfkelenmişti "Ne işin var bu sıcakta, yorulacaksın, gitme!" dese de ben çoktan kararımı vermiştim bir kere!..

Yoruluyor muyum?.. Elbette yoruluyorum... Ama hiç önemli değil. İnsan sevdiği, mutlu olduğu bir işi yaparken yorgunluk olsa da koymuyor. Ben sanatı, resim yapmayı ve memleketimi seviyorum. Bu yolda her iş beni mutlu ediyor...

Mutluyum... O zaman gerisi sorun değil...

Sosyal medyada gideceğimi duyurmuştum.

Sağ olsun pek çok akrabam, arkadaşlarım, öğretmen arkadaşlarım, öğrenciler, sosyal medya hesaplarımdan takip eden yüz yüze tanışmadığım sanatsever hemşehrilerim...

Hiç yalnız bırakmadılar. Sevildiğini bilmek güzel şey... En büyük ihtiyaç değil mi sevgi?..

Standımda ara ara canlı sunum resim de yaptım. Çalışırken özellikle gençler, çocuklar ilgi ile izlediler...

Üç kez uluslararası resim çalıştayı düzenlediğim Selahattin İnal Güzel Sanatlar Lisesi'nden bir delikanlı öğrenci iki arkadaşı ile gelmiş sessiz, ilgi ile izliyorlar. "Hoş geldiniz, resmi seviyor musunuz?" dedim.

"Biz sizi tanıyoruz. Siz bizim okulumuza sanatçılar getirdiniz. Çalıştay düzenlediniz. Resimleriniz duvarlarımızda asılı. Hâlâ arkadaşlarımız arasında sizi konuşuyoruz, etkiniz sürüyor." dedi. Gözümden akan iki damla yaşı saçımı düzeltir gibi hissettirmeden sildim...

Sonrasında birbirlerine haber vermişler. Otuz kadar öğrenci daha aynı güzel sözlerle ziyaretime geldiler...
Ben ve sanatçı arkadaşlarım o çocuklara örnek, bir ışık olabilmişsek ne mutlu... Beni kırmayıp geldikleri için bir kez daha teşekkür ederim hepsine...

Okan Zeğerek, Zekeriya Harmanda ve Elif Yıldız... Genç öğretmenlerim de gelerek sevindirdiler beni. "Altı öğrencimizin Gazi Üniversitesi'ni kazanmasında sizin payınız var." sözleri ise yine beni duygulandırdı. "Helâl olsun o çocuklara verdiğim emek." dedim içimden...

Akrabam Sinan, Fatma, Bayram, Nermin, Mürüvet, Ayşe, Sabit, Hüdaver, Muammer...

Sosyal medyadan takip eden resimseverler...

Hasret giderdik, bol fotoğraf çekildik...

Festivallerin en güzel yönlerinden biri de gelen konuklara ilin ve yörenin tanıtılması. Çankırı'mızda doğal, tarihi, kültürel ve yöresel öyle gezilesi görülesi yerler; öyle yaşatılması gereken gelenek-görenek ve coğrafi işaretli muhteşem lezzetler var ki...

Bu güzellikleri herkesin gezmesini, görmesini, tatmasını isterim...

Hele her gidişimde Belediye Başkanımız İsmail Hakkı Esen'in canla başla çalışması sonucu memleketimin daha da güzelleşiyor olması beni sevindiriyor, gururlandırıyor...

Program gereği sabahtan öğlene kadar gezi, öğleden gece yarısına kadar ise standlarda oluyorduk. Çankırı Kalesi, cam teras, Çankırı fatihi Emir Karatekin'in türbesi, Buğdaypazarı medresesi, Çivitcioğlu medresesi, Radyo Televizyon Müzesi, Çankırı Müzesi, Tarihi Çamaşırhane Müzesi, Taş Mescit ve tarihi Çankırı konaklarını gezdik...

Yeraltı tuz şehrini başlı başına anlatmak gerek. "Neden?" derseniz; Birincisi Dünya'nın en büyük yeraltı tuz mağarası. Dünya'ya dörtyüz yıl yetecek tuz rezervine sahip. Damarın diğer ucu Iğdır'dan Nahçıvan'a uzanıyor. Canan Karatay hoca söylemi ile Çankırı kaya tuzunda 84 yararlı mineral olduğundan tansiyon hastaları bile ölçülü kullanabilirmiş. Tuz lambası ise yaydığı negatif iyon ile havayı temizliyor, radyasyonu emiyor, astıma iyi geliyor...

Nahçıvan'da bizimkine oranla pek küçük bir mağara olmasına rağmen modern bir tuz hastanesi yapmışlar. İçinde kafeteryası ve dinlenme yerlerinden sonra oda oda yataklı tedavi yerlerine geçiliyor. Başhekimi, 'tıp bacısı' dedikleri hemşireleri var...

Sanıyorum biz de yapacağız... Dünyaya açılan ne güzel bir sağlık yurdu olur... Çünkü hava kirliliği, sigara ve sağlıksız koşullar sonucu çocuklarda bile astım görülüyor günümüzde...

Bu arada bu uçsuz bucaksız yeraltı tuz şehri geçmiş zamanlarda Çankırı'da yaşamış çağ öncesi hayvanların büyük boyutlarda onlarca tuzdan heykelleri ile de süslü. Bu heykeller ise Çankırılı heykeltraş Sefer Oruç'un eserleri... Sefer Oruç uzun yıllar orada yatıp kalkarak yapmış o heykelleri... O heykeller bile mutlaka görülmesi gerekenlerden...

Gün içinde pek çok dalda etkinlikler olurken, festival kapsamında üç günde 7 ünlü sanatçı akşamları konserleri ile coşturdu izleyenlerini...

Gündüzleri de yöresel sanatçılar sanat sokağımızın karşısındaki parkta konser veriyordu... İlk gün canlı müzik başladı. Harika şarkılar söylediler. Ardından türkülere geçtiler... İşte o an beni yüreğimden vurdular... Onlarla birlikte söyledim... Kelebek oldum uçtum... Bulutlarda gezdim... Hatta birinde öyle güzel söylüyordu ki sanatçı kızımız Karatekin Üniversitesi'nden keçe sanatçısı sevgili Emine Ketencioğlu ile birlikte söyledik. Az sonra oyun havaları başladı. Biz ikimiz durur muyuz hiç?.. Hemen ortaya çıkıp başladık oynamaya...

Festivaller bunun için değil mi? Müzik, dans ve sanatın her kolu insanı mutlu eder, iyi gelir ve sağlık olarak döner insana...

Neyse derken seyircilerden "Başkan gelmiş, başkan gelmiş." sesleri üzerine arkamı döndüm İsmail Hakkı Esen başkanımız sevgili eşi Betül hanım ile gelmiş. Hemen yanına gittim, oyuna çağırdım. "Abla yapma!" dedi. Ama yine de ablasını kırmadı birazcık bize eşlik etti... İşte bu... Halkının eğlenmesini isteyen bir başkan böyle kendi de eğlenerek örnek olur...

Etkinliklerden hangisini anlatayım... Yurt içi ve yurt dışından pek çok konuk davetli idi... Halk oyunları, ünlü şefler ile Tuz Mağarası'nda yemek yarışmasından tutun da düzenleme yapılmış çayda yarış otomobilleri gösterisi, motorlu yamaç paraşütü bile vardı...

Spor sahasına bembeyaz kar gibi tuz serilmiş üzerinde futbol, voleybol gibi spor karşılaşmaları oluyordu...
Muhteşem gösteri ve etkinlikler umduğumun çok üstündeydi...

Katılımcı arkadaşlar birbirimizin arasında bilgi alışverişi de yaptık...

Böyle festivalleri işte bunun için çok seviyorum. Yeni yerler görmek, yeni dostlar edinmenin ötesinde yeni şeyler de öğreniyoruz...

Öyle sanıyorum ki Çankırı'mız Eskişehir olma yolunda... Gurur duydum... Memleketim için böyle güzel çalışanlar ise baştacımız...

İsmail Hakkı başkanımız nezdinde kültür müdürümüz Ethem Yenigürbüz'e, koordinatörümüz Ayşegül Aktürk'e, sevgili Nermin Bekel'e, Belediye Kültür Müdürlüğü personeline, katılımcı sanatçı arkadaşlarıma, işin ucundan tutan, emeği geçen herkese teşekkürler...

***

***

***

***

Kaynak: Çankırı'da ne umdum, ne buldum?.. - Hülya SEZGİN